Sevgili Arkadaşlar,
20 Ocak gecesi gerçekten olağanüstüydü. Kaçıranlar hayıflanabilir.
Çünkü onca insan yaşamın kendilerine sunduğu tüm yüklerin
ve yükümlülüklerin ötesinde bir gece, belki biraz da bir
davetin protokolüne uymak terbiyesi ile geldikleri gecede,
yavaş yavaş eski bir arkadaşlık sıcaklığının oradan
buradan, bir gülüşten bir bakıştan, uçuşan bir sözcükten
tenlerine değdiğini hissettiler. Gençlik günlerinin uzun süreli
arkadaşlıklığı ve doğal içtenliği insanın içinde bir
yerlerde sanki uyuyor ve aynı yüzlerin ve kişiliklerin
uyuyan yerlerine dokununca, hep birden şen şarkılar söyleyen
küçük ruhlar gibi uyanıyorlar. Hafiflik nostaljiye meydan
okuyan bir esintiyle yüzümüze vuruyor.
Derya ve Hale gecenin yıldızıydılar. Organizasyonu ve törensel
gösterileri mükemmel yürüttüler. Herkese 30 yıl diploması
verirken, sahneye çağırıp tek tek öptüler. Derya nihayet
kavuştuğu özel bir meclisin başkanı kadar heyecanlı ve
dinamikti. Alman Lisesi'nden çıkıp Taksim'e kafa çekmeye
gitme turlarını organize eder gibi gençti. Hale de yıllara
meydan okuyan formu ve güleçliği ile herkese bir genç kız
öpücüğü sunabilecek kadar tazeydi.
Gecede çok renkli ve Alman disiplinine uygun eylemler de yapıldı...
Örneğin hep birlikte aynı anda maytap yakıldı, ortak marşta
karar kılamadığımız için şarkı söyleyemedik, artık
bir dahaki sefere... Fotoğraf çektirme töreni de okuldaki günleri
aratmayacak kadar neşeliydi, hafif soğuk havaya rağmen...
Kimsenin birbirine boynuz yapmaması, belki de olgunluk denen
ağırlığın üstümüzdeki etkisinin en somut göstergesiydi...
Alman Lisesi'nden olmayan eşleri ayağa kaldırıp, sosyal ve
sınıfsal(!) rapor istemek bir tür Alman işkencesi yaratsa
da, bunu bile hoş karşıladılar. Olcay'ın eşi bir ara
"Alman Liseli Eşleri Derneği" kurup bütün
disipliner hareketlere karşı eyleme geçme teşebbüsünde
bulundu. Ancak diğer eşlerin, özellikle hanım eşlerin
uyumlu, disiplinli ve terbiye edilmiş hal ve tavırlarını görünce
vazgeçti.
Tolga genç partneri ile her an discoya gidecekmiş, ya da Mädchenhof'a
fırlayıp maç edecekmişiz gibi hareketli ve kıpır kıpırdı.
Nedense Derya dans bölümünü es geçmişti. Ya da hava soğuk
olduğu için bahçe kapalıydı ve dans edemedik.
Hale'nin eşi Mehmet'le aynı tarz giyinmiştik. Kazak, deri
ceket, sıfır numara saç. Bu sıfır numara saç modasını
çok seviyorum. Özellikle keller için yaratılmış gibi.
Sonunda moda dönüp dolaşıp bizim saçların tarzına geldi.
Harika valla...
Selnur her zamanki gibi fıstıktı. Göğüs dekoltesi göz
alıcıydı. Zaten kızların çoğu minyon formatlarını
koruyarak 50'lik genç kız tiplerini koruyorlar. Özellikle
uzaktan bakınca eski günlerden farksız duruyorlar.
Zaten Hale ve Hülya kendilerini yakın plan videoya çeken
Derya'ya "Alçak yüz kırışıklıklarımızı çekip
yaşımızı göstermek istiyor" diye tepki gösterdiler.
Selma ve Fatih her zamanki gibi sakin bir limanın duruluğu,
güzelliği ve uyumu içindeydiler. Böyle 30 yıllık çiftler,kendi
yaşamımın fırtınalarına bakınca, içimde bazen değişmeyen
evcil güzelliklerin nostaljisini estiriyor.
Anuş'un olmayışı bütün sınıf için ciddi bir
eksiklikti. Sık sık lafı geçti. Onun nasıl yaşlandığını,
formunu ve halini tavrını özlediğimiz açık.
George karısıyla birlikte sakin, sevecen ve hoş bir tablo
sunuyordu.
Arif okuldaki kalıbının üç misli bir formatta karşımızda,
business dünyasının küçük çaplı bir devi gibi
duruyordu.
En yakın arkadaşım Ahmet Akay da ne yazık ki gelmemişti.
Hülya aynı bıcır bıcır konuşması ve getirdiği eski
fotoğraflarla okul günlerindeki gibiydi. Ali gelememişti,
ya da Hülya'yı ve hepimizi ekmişti... Hakkında detaylı
bilgiler aldım. Yakında Televole programına açıklayacağım...
Selami, Akil ve eşleri her zamanki gibi sakin ve terbiyeli
bir şekilde cici cici oturdular. Yaramazlık yapmadılar...
Neşeli gece dağılırken, saat 00.30'u geçmişti. Acelemiz
yoktu...
Arkadaşlığın tadını doğru dürüst çıkarmaya belki de
30 yıl sonra yeniden başlamanın tadı vardı herkeste...
Kerem Çalışkan
|